14 Aralık 2014 Pazar

HUKUK SİZİN OYUNCAĞINIZ DEĞİL!

HUKUK SİZİN OYUNCAĞINIZ DEĞİL!


Mağdurun kim olduğuna bakmadan, her türlü hukuksuzluğa karşıyız.

Dün kol kola yürüdükleri kadim dostlarını, çıkar çatışması dolayısıyla bugün paralel yapı ilan edip, yok etme operasyonuna girenler! Hukuk sizin oyuncağınız değil! Keyfi olarak kimseyi tutuklayamazsınız!

Mazlumun kimliğini sorgulamadan baskıya, zulme, hukuksuzluğa karşı durmaya devam edeceğiz. Demokrasi, Özgürlük ve Hukukun Üstünlüğünün yanındayız ve hep olmaya devam edeceğiz.

Paralel Yapı diye niteledikleri kurum ve kuruluşlara yapılan aslında hepimize sopa göstermek ve baskı ve zulumle susturmaktır. Bu zulme, bu hukuksuzluğa, bu ayıba seyirci kalmak, ortak olmaktır. Seyirci Kalmayacağız!

Bu operasyonun en başındaki İSMİ LAZIM DEĞİL’i ŞİDDETLE KINIYORUZ, yeter artık bu nefret ve baskı, NEFES ALMAK İSTİYORUZ!

5 Aralık 2014 Cuma

Şimdi Oturup Düşünme Vaktidir

Şimdi Oturup Düşünme Vaktidir

Bugün Ermenek’teki madende son işçinin cansız bedeni çıkarıldı.

Soma’da 301 kişi öldü. Zamanın Başbakanı: “Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var. Hiç kaza olmayacak diye bir şey yok” dedi.

Zonguldak’taki Karadon maden ocağında meydana gelen göçükte 30 kişi öldü, 28 kişinin cesedi çıkarıldı.  Kalan iki işçi; Engin Düzcük ve Dursun Kartal’ın cesetlerinin çıkarılması işini de 1 milyon 209 bin dolar teklifle işi üstlenen Çin'den Sino Steel Industr Trade (SSIT) Group Corporation yapmıştı. İşçilerin cesetleri 8 ay sonra çıkarılabildi. Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, 17 Mayıs 2010'da Zonguldak'ta meydana gelen grizu patlamasının ardından madencilerin acı çekmediğini, güzel öldüklerini söylemişti.

Elbistan Afşin’de,  6 Şubat 2011 ve 10 Şubat 2011 tarihlerinde ard arda meydana gelen iki olayda 75 milyon m3’ün üzerinde toprak kütlesi çökmüştü. O tarihten bu yana 9 işçi hala toprağın altında çıkarılmayı bekliyor.

Soma maden faciasında ikiz kardeşler İsmail ve Süleyman Çata, birlikte öldüler.

Soma’da Ergün Sidal’ın toprağa verildiği gün, oğlu dünyaya geldi.

Senem Yıldırım, Soma’da iki oğlunu birden kaybetti.

Soma’da küçük Esmanur, “Elbiseni katladım, telefonunu sakladım, hiçbir şeyini atmadım babam gelsin canım gelsin” derken;

Ermenek’teki faciada “Benim oğlum yüzme bilmez ki suyun içinde ne yaptı” diyen Ayşe Nine’nin evladı, artık hayatta değil.
Şimdi oturup düşünme vaktidir.

Bugün madenciler halaylar çekecekken hala yerin altında cesetlerine ulaşılamayan, hala her gün kayıpların yaşandığı bir noktadayız.

Ah be Murat Yalçın ağabeyim.  Sen çizmelerini çıkarma da varsın olsun sedye kirlensin. Zira o kadar kirli ki her şey...

Kadın Partisi Genç Gelecek

24 Kasım 2014 Pazartesi

KADINA YÖNELİK ŞİDDET DURMUYOR

Resmi rakamlara göre 2014 yılının ilk 10 ayında 235 kadın öldürüldü.

Taciz, tecavüz ve şiddet rakamları utanç verici boyutlarda.

Peki mücadele var mı, sonuç alınıyor mu, iyileşme söz konusu mu?

Sonuçlara bakıldığında iyileşme değil, tam tersine bir geriye gidiş söz konusudur. Bugün iktidarda hakim olan baskıcı ataerkil söylem marifetiyle, kadını eve kapatmak, çok çocuk doğurmasını sağlamak üzerine tasarlanmış bir toplum mühendisliği yapılmaktadır. Uluslararası anlaşmalar uyarınca, yasalar değiştirilmekte ancak zihinler ve dolayisiyla uygulamalar aynı kalmaktadır. Kadın ölüm haberleri sıradan olaylar gibi sunulmakta ve duyarsızlık umutsuzluğa neden olmaktadır.

Kadın Partisi olarak kadının yaşam hakkının sonuna kadar savunucusu olacağımıza, hak arama sürecinin en hızlı ve kolay şekilde yapılması için yeterli sayıda personel istihdam edilmesi ve bütçe ayırılması konularının takipçisi olacağımıza söz veriyoruz.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, her türlü ayrımcılığa, hegemonic söylem dahil ataerkil toplumsal şiddete karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.

Bugünün kadına yönelik şiddetle mücadele günü olmasının belirleyicisi olan, 25 Kasım 1960 da Dominik Cumhuriyeti’nde hunharca öldürülmüş olan Mirabel Kardeşleri saygı ile anıyoruz.

20 Kasım 2014 Perşembe

Zeytin Üzerinde Oynanan Oyunlar

Eğer meclisteki “Zeytin alanlarında yapılaşma” yasası kabul edilirse, zeytinyağcılıkta dünya markası olma hayalimiz ebediyen yok olacak.

Kadın Partisi olarak Cuma günü, gelecekleri ellerinden alınan ve şimdi ne yapacaklarını bilemeyen çaresiz Yırcalılarla birlikteydik.
Sıkıntıdan kılcal damarları çatlayıp kan oturmuş gözüyle muhtarımız olanları anlatıyor bize. Yargının durdurma kararı geliyor ama 6.000 ağacın kesimi bittikten, koca bir köyün geleceği yok edildikten sonra. Firma ve yargı arasında danışıklı döğüş olduğu gün gibi ortada.

Atalarından miras kalan 200 -300 yıllık ağaçlar yerle bir ediliyor hem de üzerindeki yemişleriyle birlikte. Bu ağaçlar onların geçim kaynakları, bu ağaçlar sayesinde yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar, bu ağaçlar sayesinde çocuklarını okutuyorlar. Halbuki dedelerinden, babalarından kalan bu ağaçları onlar da çocuklarına miras olarak bırakmak istiyorlardı.

Heyhat! Olan sadece Yırcalılara olmadı, tüm ülkeye oldu.

Aç gözlü siyasetçiler kendilerini seçenlerin seslerine kulaklarını tıkamış, sadece para şıkırtısını duyar olmuşlar.

Eski yasayla koruma altına alınan ve zeytinlikler için “.. en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez “ derken, yapılaşma zeytinlik alanlarının %10’nun geçemez derken ve kesilen ağaçların her biri için 2 – 5 milyon lira hafif para cezası öngörürken;

Meclisteki yasa kabul edilirse olacaklara bakın!

25 dekarın altında kalan alanlar zeytinlik olarak kabul edilmeyecek. Halbuki köylülerin sahip oldukları alan ortalama 12 dekar. Bu duruma göre ülkemizdeki köylünün elindeki zeytinliklerin neredeyse tamamı sizlere ömür…

Şayet buraları imara açılırsa;

a) Jeotermal kaynaklı teknolojik sera yatırımları,
b) İlgili bakanlıkça kamu yararı kararı alınmış madencilik faaliyetleri
c) Elektrik üretimine yönelik yatırımlar,
d) Petrol ve doğalgaz arama ve işletme faaliyetleri,
e) Savunmaya yönelik stratejik yatırımlar,
f) Doğal afet sonrası ortaya çıkan geçici yerleşim yeri ihtiyacı,
g Kamu yararı gözetilerek yol, altyapı ve üstyapı faaliyetleri yapılabilecek.

Eğer hep birlikte karşı çıkmazsak yazıklar olsun bize, yazıklar olsun hepimize…

F.Benal Yazgan
Genel Başkan
Kadın Partisi





7 Kasım 2014 Cuma

KİM KİME HESAP SORACAK

KİM KİME HESAP SORACAK

Bir maden kazası daha yaşandı. Her seferinde bu son olsun dediğimiz ama bir türlü sonu gelmeyen ve son 10 yılda on binden fazla yaşamı sonlandıran, artık rutinimize girmeye başlayan olayların şimdilik sonuncusu…
 
Soma faciasında olduğu gibi ülkemizin, siyaset üstü bir tarafsızlık yemini ederek göreve gelen, en üst düzey yetkilisi dedi ki : 
HÜKÜMET HESAP SORACAK

Benzer bir olayı Gölcük Deprem Felaketinde de yaşamıştık. Suçlu da bulunmuştu : İnşaat Projelerinin Girişimcisi. Ne projecilerden, ne o projeleri onaylayanlardan, ne de inşaatları denetleyenlerden hesap sormak kimsenin aklına gelmemişti. Sadece fikri üretip işe para koyan kişi günah keçisi ilan edilmişti.
 
Benzer şekilde bu gün de malum, sadece madeni işleten şirket çarmıha gerilmeye çalışılıyor. Bu madeni açma ruhsatı verenler, denetleyenler, yaşam tehlikesi olduğu halde çalışmasına göz yumanlar ya da göz yumulması için politik ağırlığını koyanlar yine görmezden geliniyor. Hızlandırılmış tren kaza yapınca sadece makinistin cezalandırılması gibi…
 
Bir devletin ve geçici bir süre onu yöneten hükümetlerin, vergileriyle maaşlarını ödeyen, vatandaşlarına karşı sorumlulukları vardır. Bunların en önemlisi de yurttaşlarının yaşam haklarının korunmasıdır. Ondan sonra; güvenliğin, sağlık hizmetlerinin, dayatılma olmadan dilediği eğitimin, alt yapı hizmetlerinin, sosyal ve sanatsal hizmetlerin sağlanması gelir. Hükümet yönetimindeki Devlet bu hizmetleri yerine getirmek için vergi toplar, çeşitli organizasyonlar kurar, uzmanlar/danışmanlar istihdam eder.
 
Bir işyeri açıldığında, ilgili kanun, tüzük ve yönetmeliklere uygunluğunu, iş emniyeti koşullarının sağlandığını denetleyen ve bu denetimlerin sonunda ruhsat veren, verdikten sonra da rutin denetimlerine devam eden muhtelif resmi kuruluşlar vardır. Bu hizmetlerin tamamının bedeli de vergi, resim, harç, bilirkişi, denetim bedeli, vb. adlar altında denetlenen işyerlerinden tahsil edilir. Bu işyerlerinden ve çalışanlarından ayrı ayrı vergi alınır.
Ülkemiz dolaylı ve dolaysız vergi konusunda dünya klasmanında en üst sıralarda olmanın haklı gururunu yaşamaktadır. Devlet organizasyonlarımızda da görmezden gelinmeyecek oranda kadrolar bulunmaktadır.
 
Bu durumda, resmi işlemlerini tamamlayıp çalışmasını sürdüren işverenden mi, yoksa bütün bu vergi ve işyeri izni ödemelerini, çalışanların vergilerini tahsil ederek izin veren veya izin vermediği halde çalışmasına göz yuman Devlet Kurumları ile bağlı bulundukları Bakanlıklardan mı hesap sorulmalı?
 
Kemal Murat Günay
Kadın Partisi Kurucu Üye
 

28 Ağustos 2014 Perşembe

Suriyeli Kadınlar, Ezidi Kadınlar, Mülteci Kadınlar…

Suriyeli Kadınlar, Ezidi Kadınlar, Mülteci Kadınlar…

Suriyeli kadınların hikayelerini dinliyoruz, dağa kaçırılan 200 kadının  Işid militanları tarafından tecavüze uğradığını ve tecavüze uğrayan bu gencecik kızların kimsenin yüzüne bakamadığını ve intihar ettiklerini okuyoruz.  İşte burada isyan ediyorum.   Tecavüze uğramak sanki bir suçmuş, o çocuk yaştaki kız dünyanın  en yüz kızartıcı suçunu işlemiş gibi utanıyor.  Bu durum tecavüze uğramak kadar korkunç ve onur kırıcı. Kadın olmaktan başka suçu olmayan bu kadınları hayata kazandırmak ve tutundurmak için sivil toplum örgütleri olarak çalışma ve çabalar bitmeyecek ama bu ancak yangına bardakla su taşımak kadar etkili. Burada karşımızda korkunç bir zihniyet var, dağ gibi dikilen ve yıkılması  kimbilir ne kadar zaman alacak olan…


Kadına tecavüz eden, onu parça parça eden erkek güruhu hiç utanmıyor da kadın utanıyor ve utancından kendini öldürüyor. Gerçekten isyan duygularını kabartan, kabullenmesi çok zor bir durum. Kadın, tecavüze uğramanın ötesinde bir de geleneğin  tecavüzüne uğrayıp yaşamdan siliniyor.  

Aslında dünyada bu konuda  umut verici mücadele örnekleri var. Bunlardan belki de en çarpıcı olanı Mukhtar Mai örneği: korkunç bir olaydır, dinlerken yürek dayanmaz. Olay 2002 Haziranında geçer. Pakistan’ in Maarwala Köyünde yaşayan  Mukhtar Mai, kardeşinin bir başka aşiretten, daha üst bir aşiretten,  bir genç kadınla ilişkisi dolayısıyla özür dilemek üzere amcası ve babası ile aşirete özür dilemeye gider.  Orada toplanmış 70 den fazla erkeğin önünde, aşiretten erkeklerin kendisini sürükleyerek bir odaya sokmasıyla çığlıklar içinde toplu tecavüze uğrar, amcası ve babasının orada olmasına ve çırpınmalarına karşılık bu olay gerçekleşir. 1 saat sonra paramparca edilmis halde odadan dışarı atılır. Köyü üstündeki yok sayılacak kadar parçalanmış kıyafetlerle utanç içinde geçerek evine gelir. 


Gelenekler gereği tecavüze uğrayan kadınların intihar etmesi beklenir, ancak Mukhtar Mai bunu yapmaz. Burada yakın çevresinin özellikle annesinin desteği ve sonrasında uluslararası kurumların destek olması çok önemli; “annemin yaşamamı istediğini anladım” der Mukhtar Mai.  Başta kolluk kuvvetinden olmak üzere her kurumdan gelen engelleme, alay etme ve aşağılamayla mücadele ederek,  tecavüzcüleri karakola şikayet eder ve mahkemeye verir. Bunu yapabilmek o koşullarda  büyük cesaret gerektiren bir iştir.  Kimse suçluların cezalandırılacağına inanmaz. Mahkeme uzun sürer ancak sonunda suçlular en ağır şekilde cezalandırılır. Bunda olayın tüm dünya basınına yansıması ve uluslararası baskıların da  da rolü vardır. Sonuç tecavüzcülerin cezalandırılması ve Mukhtar’a bir okul açmaya yetecek kadar tazminat ödenmesi olur. Mukhtar Mai Onur mücadelesini kazanmıştır. Bugün Mukhtar Mai nin bir vakfı ve bir okulu var, kızların eğitimine ve kadın haklarının savunmasına emek harcıyor.  (Women’s Welfare Organization)


Suçun cezasız kalmaması çok önemli, adalet mağduriyeti gideremese de yüreklere su serpiyor. Ama kadınların tecavüz mağdurlarına sahip çıkması sarıp sarmalaması ve kendini değerli hissettirmesi de çok önemli, hayat kurtarıcı nitelikte önemli. Bu zihniyeti kadınlar yıkacak, bu saçma sapan geleneği, ataerkil sistemi korumak ve yeniden üretmek adına kadını hiçe sayan anlayışı kadınlar yerle bir edecek, buna inanıyorum. Tecavüze uğramak suç olamaz, tecavüz etmek en büyük ve aşağılık bir suç kabul edilip cezalandırılmalıdır.

Kadın kırımına karşı mücadelede kadının  en büyük  destekçisi yine kadın olacaktır. 

İfade özgürlüğü yoksa demokrasi yoktur!


Ataerkil sistem ve temsilcilerinin kadınlar üzerindeki baskısı dayanılmaz boyutlara varmıştır. Muhalif hiçbir sese tahammül olmadığı bir bir susturulan, kırılan kalemleri açık ve seçik görüyoruz. Eğer bu ses bir kadından geliyorsa en alçakça tehditlere, sosyal linç kampanyalarına dönüştürülmekte ve kadının onuru ayaklar altına alınmaktadır.

Kadınların gazeteci olarak düşüncesini ifade etmesi bir yana ortalıkta kadın görünmesine, annelik dışında kadın rolüne, kadın sesine tahammül edilemez duruma gelinmiştir. Bu tek ses erkek hegemonyasına karşı kadınlar olarak isyandayız…

Uzun süredir devam eden ve basının çok kıymetli kadın kalemlerini hedef alan kadın gazeteci katliamlarına son günlerde Ceyda Karan ve Amberin Zaman eklenmiştir. Yapılan saldırılar iğrenç, korkunç ve düzeysizdir. Her birey saygındır ve kimsenin makam ve mevkiini kullanarak hakaret etmeye saygısızlık göstermeye, parmak sallamaya hakkı ve haddi yoktur.

İfade özgürlüğü yoksa demokrasi yoktur.

Bütün kadınları, kadın gazetecileri, kadın milletvekillerini ve ülkemizin önde gelen duyarlı kadınlarını, kadın kıyımına karşı sesini yükseltmeye çağırıyoruz. Söz konusu olan çocuklarımızın ve toplumun geleceğidir. Bunlar için her zaman mücadele edeceğiz. Kadın gazetecilere yapılan alçakça saldırıyı şiddetle kınıyoruz, tüm kadınları kınamaya çağırıyoruz.

#kadingazetecilersusturulamaz 
#kadingazetecikatliamivar