28 Ağustos 2014 Perşembe

Suriyeli Kadınlar, Ezidi Kadınlar, Mülteci Kadınlar…

Suriyeli Kadınlar, Ezidi Kadınlar, Mülteci Kadınlar…

Suriyeli kadınların hikayelerini dinliyoruz, dağa kaçırılan 200 kadının  Işid militanları tarafından tecavüze uğradığını ve tecavüze uğrayan bu gencecik kızların kimsenin yüzüne bakamadığını ve intihar ettiklerini okuyoruz.  İşte burada isyan ediyorum.   Tecavüze uğramak sanki bir suçmuş, o çocuk yaştaki kız dünyanın  en yüz kızartıcı suçunu işlemiş gibi utanıyor.  Bu durum tecavüze uğramak kadar korkunç ve onur kırıcı. Kadın olmaktan başka suçu olmayan bu kadınları hayata kazandırmak ve tutundurmak için sivil toplum örgütleri olarak çalışma ve çabalar bitmeyecek ama bu ancak yangına bardakla su taşımak kadar etkili. Burada karşımızda korkunç bir zihniyet var, dağ gibi dikilen ve yıkılması  kimbilir ne kadar zaman alacak olan…


Kadına tecavüz eden, onu parça parça eden erkek güruhu hiç utanmıyor da kadın utanıyor ve utancından kendini öldürüyor. Gerçekten isyan duygularını kabartan, kabullenmesi çok zor bir durum. Kadın, tecavüze uğramanın ötesinde bir de geleneğin  tecavüzüne uğrayıp yaşamdan siliniyor.  

Aslında dünyada bu konuda  umut verici mücadele örnekleri var. Bunlardan belki de en çarpıcı olanı Mukhtar Mai örneği: korkunç bir olaydır, dinlerken yürek dayanmaz. Olay 2002 Haziranında geçer. Pakistan’ in Maarwala Köyünde yaşayan  Mukhtar Mai, kardeşinin bir başka aşiretten, daha üst bir aşiretten,  bir genç kadınla ilişkisi dolayısıyla özür dilemek üzere amcası ve babası ile aşirete özür dilemeye gider.  Orada toplanmış 70 den fazla erkeğin önünde, aşiretten erkeklerin kendisini sürükleyerek bir odaya sokmasıyla çığlıklar içinde toplu tecavüze uğrar, amcası ve babasının orada olmasına ve çırpınmalarına karşılık bu olay gerçekleşir. 1 saat sonra paramparca edilmis halde odadan dışarı atılır. Köyü üstündeki yok sayılacak kadar parçalanmış kıyafetlerle utanç içinde geçerek evine gelir. 


Gelenekler gereği tecavüze uğrayan kadınların intihar etmesi beklenir, ancak Mukhtar Mai bunu yapmaz. Burada yakın çevresinin özellikle annesinin desteği ve sonrasında uluslararası kurumların destek olması çok önemli; “annemin yaşamamı istediğini anladım” der Mukhtar Mai.  Başta kolluk kuvvetinden olmak üzere her kurumdan gelen engelleme, alay etme ve aşağılamayla mücadele ederek,  tecavüzcüleri karakola şikayet eder ve mahkemeye verir. Bunu yapabilmek o koşullarda  büyük cesaret gerektiren bir iştir.  Kimse suçluların cezalandırılacağına inanmaz. Mahkeme uzun sürer ancak sonunda suçlular en ağır şekilde cezalandırılır. Bunda olayın tüm dünya basınına yansıması ve uluslararası baskıların da  da rolü vardır. Sonuç tecavüzcülerin cezalandırılması ve Mukhtar’a bir okul açmaya yetecek kadar tazminat ödenmesi olur. Mukhtar Mai Onur mücadelesini kazanmıştır. Bugün Mukhtar Mai nin bir vakfı ve bir okulu var, kızların eğitimine ve kadın haklarının savunmasına emek harcıyor.  (Women’s Welfare Organization)


Suçun cezasız kalmaması çok önemli, adalet mağduriyeti gideremese de yüreklere su serpiyor. Ama kadınların tecavüz mağdurlarına sahip çıkması sarıp sarmalaması ve kendini değerli hissettirmesi de çok önemli, hayat kurtarıcı nitelikte önemli. Bu zihniyeti kadınlar yıkacak, bu saçma sapan geleneği, ataerkil sistemi korumak ve yeniden üretmek adına kadını hiçe sayan anlayışı kadınlar yerle bir edecek, buna inanıyorum. Tecavüze uğramak suç olamaz, tecavüz etmek en büyük ve aşağılık bir suç kabul edilip cezalandırılmalıdır.

Kadın kırımına karşı mücadelede kadının  en büyük  destekçisi yine kadın olacaktır. 

İfade özgürlüğü yoksa demokrasi yoktur!


Ataerkil sistem ve temsilcilerinin kadınlar üzerindeki baskısı dayanılmaz boyutlara varmıştır. Muhalif hiçbir sese tahammül olmadığı bir bir susturulan, kırılan kalemleri açık ve seçik görüyoruz. Eğer bu ses bir kadından geliyorsa en alçakça tehditlere, sosyal linç kampanyalarına dönüştürülmekte ve kadının onuru ayaklar altına alınmaktadır.

Kadınların gazeteci olarak düşüncesini ifade etmesi bir yana ortalıkta kadın görünmesine, annelik dışında kadın rolüne, kadın sesine tahammül edilemez duruma gelinmiştir. Bu tek ses erkek hegemonyasına karşı kadınlar olarak isyandayız…

Uzun süredir devam eden ve basının çok kıymetli kadın kalemlerini hedef alan kadın gazeteci katliamlarına son günlerde Ceyda Karan ve Amberin Zaman eklenmiştir. Yapılan saldırılar iğrenç, korkunç ve düzeysizdir. Her birey saygındır ve kimsenin makam ve mevkiini kullanarak hakaret etmeye saygısızlık göstermeye, parmak sallamaya hakkı ve haddi yoktur.

İfade özgürlüğü yoksa demokrasi yoktur.

Bütün kadınları, kadın gazetecileri, kadın milletvekillerini ve ülkemizin önde gelen duyarlı kadınlarını, kadın kıyımına karşı sesini yükseltmeye çağırıyoruz. Söz konusu olan çocuklarımızın ve toplumun geleceğidir. Bunlar için her zaman mücadele edeceğiz. Kadın gazetecilere yapılan alçakça saldırıyı şiddetle kınıyoruz, tüm kadınları kınamaya çağırıyoruz.

#kadingazetecilersusturulamaz 
#kadingazetecikatliamivar